17 Temmuz 2012 Salı

Enver Paşa'nın Askere Hitabı


Başkumandanlık Vekaletinin Beyannamesi Suretidir

Arkadaşlar!

Sevgili Başkumandanımız, Halife-i Zişan Efendimiz Hazretleri’nin irade-i seniyyelerini tebliğ ediyorum. Allah’ın inayeti, Peygamberimiz’in imdad-ı ruhaniyesi ve mübarek padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı kahredecektir. Bugüne kadar karada ve denizde zâbit ve asker kardeşlerimin gösterdikleri kahramanlıklar düşmanlarımızın perişan olacaklarına en büyük delildir.

Ancak her zâbit, her asker unutmamalıdır ki harp meydanı fedakârlık meydanıdır. Orada hangi asker daha ileri atılır, hangi asker düşmanın şarapnel ve kurşunlarından yılmayarak ayak direr, sonuna kadar sebat ederse o asker mutlaka kazanır. Tarih şahittir ki Osmanlı askerinden sebatlı, Osmanlı askerinden fedakâr hiçbir asker yoktur. Şanlı babalarımız başımızın ucunda bizim ne yapacağımıza bakıyor. Eğer onların hakiki evladı olduğumuzu göstermek, bizden sonra geleceklerin lanetlerinden kurtulmak istiyorsak çalışalım.

Zincirler altında inleyen üç yüz milyon İslâm ve eski vatandaşlarımız hep bizim muzafferiyetimize dua ediyor. Ölümden kimse kurtulmayacaktır. Ne mutlu ileri gidenlere, ne mutlu vatan yolunda şehit olanlara…
İleri! Daima ileri ki zafer, şan, şehadet, cennet hep ileride; ölüm ve zillet geridedir. Mübarek ve mukaddes şehitlerimizin ruhuna “fatiha”

Padişahım Çok Yaşa!

Başkumandan Vekili
Enver

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

15 Temmuz 2012 Pazar

Mahyalar Nasıl Hazırlanır?


Sultan Ahmed Camii


Ramazan ayı boyunca İstanbul'un minarelerini süsleyen mahyalar, Türk'ün iki asır evvel semada yazı yazmak için bulduğu dahiyâne bir keşiftir. Frenkler şimdi tayyare ile gökte yazı yazmaya çalışıyorlar. Fakat bu yazı dumanla yazıldığı için mevkut (vakitli, sınırlı bir zaman) ve zevksiz oluyor. Halbuki mahya saatlerce semada inci gibi, yıldız gibi parlayan kandillerle yapıldığı için hem güzel, hem de dayanıklı oluyor. İslâmlar içinde mahya yapmak, semada yazı yazmak şerefi yalnız Türklere aittir. Şimdiye kadar bunu hiç bir millet yapamamış, hatta Türk'ü taklide muvaffak olan bile çıkmamıştır.
Mahyayı ilk defa 1123 tarihinde Kefevî isminde bir Türk hattatı icat etmiştir. Kefevî Efendi üzerinde yazı olan bir çevreyi kandille iki minare arasında örmeyi düşünmüş, aylarca uğraştıktan sonra, evvela herkese garip görünen bu fikrini uygulamaya koyabileceğine kanaat getirmiştir. O vakit projesini bir yolla zamanın padişahına bildirmiş ve iki minare arasında kandille bu tecrübeyi yapmak için müsaade istemiştir. Sultan bu fikri çok beğenmiş , çıkan irade üzerine Kefevî Efendi elindeki çevreyi Fatih Camii'nde yapmıştır. Kefevî Efendi'nin bu başarısı o vakit İstanbul'da büyük bir alaka uyandırmış. Herkes bir gece karanlıklar içinde semadan birer birer inen kandillerin bir araya gelerek ortası yazılı, süslü bir çevre vücuda getirdiğini görünce hayret etmiş. Bu başarısından sonra Kefevî Efendi Fatih'te minareden minareye gerdiği ipler üzerinde Ramazan gecelerinde muhtelif yazılar yazmıştır.
İki asırlık bir maziye mâlik olan bu icat Kefevî Efendi'den sonra adet olmuş, Kefevî Efendi birkaç mahyacı yetiştirmiş, bu suretle bu sanat da nesilden nesile intikal ederek bu güne kadar yaşamıştır.


Zamanımızın en kuvvetli mahyacısı Sultan Ahmed'de Ali Efendi'dir. Ali Efendi henüz 21 yaşında, orta boylu, tıknaz, pehlivan yapılı bir gençtir. Yaşının küçüklüğüne rağmen mahyacılıkta birçok yenilikler vücuda getirmiş, şimdiye kadar yazılan mahyalarda 200 kandili geçirmedikleri halde Ali Efendi ilk defa bu sene 400 kandillik yazılar yazmaya ve iki satır üzerinden mahya tertip etmeye muvaffak olmuştur.
Bu İstanbul çocuğu daha 8 yaşında iken minarelerde heyecan ile seyrettiği mahyaları evinin küçük bahçesinde tatbike teşebbüs etmiştir. O, iki ağaç arasında iki ip geriyor, bir kağıt üzerine elinin döndüğü kadar bir yazı yazıyor, sonra ipler üzerine at kestanesi veya mısır tanesi bağlayarak yazmayı kopya ediyordu. Mahyalarda kullanılan halkaların yerine de boncuk kullanıyordu. Onun en zevkli oyunu, en tatlı meşgalesi bahçede mahya kurmaktı.
Bu heves onu 12 yaşında mahyacı yapmıştır. Küçük Ali bir gün Fatih Camii mahyacısı Şerif Efendi'ye çırak oluyor. Bunu para karşılığında değil, sırf kendi merakını tatmin için yapıyor. Birkaç gün çıraklık ettikten sonra Ali, mahyacılığı öğreniyor. Daha sonra Sultan Ahmed mahyacılığı için imtihan veren Ali Efendi muvaffak oluyor ve 14 yaşında Sultan Ahmed'in mahyacısı oluyor. Ali Efendi mahyanın yazılarını yazmak için hüsn-i hat öğrenmek üzere bir müddet de medrese't-ül-hattatinde okumuştur. 
Mahya kurmak zannedildiği kadar basit ve sade bir iş değildir. Kendine göre incelikleri vardır. Bir Ramazan içinde yazılan mahyalar için bir senelik hazırlık lazımdır. Bir aylık mahya için 400-500 kandile ihtiyaç vardır. Bu kandillerin hazırlanması, yağlanması, fitillerin yapılması aylarca iş ister. Sonra ipleri hazırlamak, kandillerin kutularını tamir ettirmek ayrı bir iştir. Ayrıca rüzgâr karşısında minarenin üçüncü şerefesinde saatlerce kandil sarkıtarak yazı yazmak her adamın yapabileceği bir iş değildir. Bütün bu zorluklara ve yorgunluklara rağmen mahyacılara verilen aylık nedir, bilir misiniz? Ayda 40 kuruş. Bu gülünç maaşın sebebi vaktiyle mahyacı maaşlarının altın hesabıyla 40 akçe üzerinden verilmesidir. Ekmeğin 5 para olduğu zamanlarda verilen bu 40 kuruş hâlâ aynen muhafaza edilmektedir.
Mahyanın asıl meraklı kısmına şimdi geliyoruz. Bu işin sırrını bize bu günün yegâne mahya ustası Ali Efendi anlattı:
Minareden minareye kalın bir halat gereriz. Bu halatın üzerine şemşirden halkalar geçiririz. Vaktiyle bu halkalar demirden yapılırdı. Fakat demir halka ağır çektiği için halat üzerine ağır basar, çok kandil konmasına mani olurdu. Şemşir halkalar son senelerde başlamıştır. Bu halkalar sayesinde biz şimdi istediğimiz kadar kandil asabiliriz. Bu halatın altında ucu birbirine bağlanmış ve karşı minarede demirden bir halkaya geçirilmiş iki halat daha vardır. Biz buna yedek ip deriz. Bu iki ip yekpare bir iptir. İki ucunun bağlandığı yere bir kanca bağlanmıştır. Bu kanca halkaların en önündeki halkaya rapt olunur. Bu sayede yedek ipi çektikçe, halkalara bağlı olan uç ileri gider ve halkaları ileri götürür. Kandilleri evvelden hazırlar, minarenin içinde hususi tellere asarız. Mahya kandili camilerde gördüğünüz kandillerden farklıdır. Bu kandiller yuvarlak, büyükçe bir kutunun içine oturtulur. Kutunun kapağı kapanır. Bu sayede hem kandillerin kırılmasına hem de sönmesine mani olunur.
Bu iptidaî fakat esaslı levazım ikmal edildikten sonra yazıyı şu suretle yazarız: Evvela satır incili bir kağıt üzerine yazıyı yazar, yazının üzerinde kandillerin yerlerini tayin ederiz. Sonra yukarıdan aşağı bir istikamete düşen kandilleri koyacağımız ipleri kandillere göre ayarlarız. Bir yazının yazılması kandilin miktarına göre yarım saatten iki saate kadar sürebilir. Her akşam Sultan Ahmed’de gördüğünüz yazıyı ben hazırladım. Minarede iki kişi kandil taşır, bir kişi kapakları kapar, bir kişi asar, bir kişi de yedek ipi çeker. Bütün bu adamların maaşını ben aldığım 40 kuruştan veririm. Aldığımızı yine bu iş uğrunda sarf ederiz, hayatımızı dışarıda kazanmaya mecbur oluruz.
Elektrikle mahya yapmayı yine Ali Efendi tecrübe etmiştir. Ali Efendi Beyazıt Camii’nde bir gece elektrikle (Bismillah) yazmış fakat evvela çok pahalıya mal olduğu, bununla beraber rüzgârda elektrik lambaları birbirine çarparak kırıldığı için bu tecrübesine devam etmeyi faydalı bulmamıştı. Mamafih Ali Efendi elektrik mahya yapılabileceğini kabul etmekte ve er geç bütün mahyaların elektrikle yapılacağını tahmin etmektedir.


[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Zaro'nun Mezarı Başında

                                                                                                                Blogumda daha evvel birkaç defa bahsini ettiğim 160 yıl ömür süren Zaro Ağa bu sefer Eyüp Mezarlığında karşıma çıktı. Pierre Loti'ye çıkarken Necip Fazıl ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarlarını ziyaret ederim her defasında.. Yine öyle yapmıştım ki bir mezar takıldı gözüme.. Yaklaşınca baktım ki bu bizim Zaro Ağa'nın mezarı.. Hayatını ve maceralarını okumuş olduğum bu ihtiyarın mezarı başında bir fatiha okuyup yoluma devam ettim..