15 Ekim 2013 Salı

Sultan Abdülhamid Han'ın Cuma Selamlığı


Selamlık Resm-i  Âlisi
Dünkü Cuma günü selamlık resm-i âlisi ber-mutâd Hamidiye Cami-i Şerifi’nde icrâ edilmiş ise de şimdiye kadar emsâli görülmemiş bir derecede parlak ve samimi olmuştur. Otuz iki seneden beri padişahlarının yüzünü görmekten mahrum kalan ve müşahededen men edilen evlâtlar gibi mahzun olan efrad-ı millet, İslâm, hristiyan, genç, ihtiyâr, kadın, erkek yüzbinlerce halk dün sabah fevc fevc Yıldız Sarayı civarına şitâbân olmakta idi. Milletin şevk ü şâdisi nâkâbil-i tarif ve tasvir bir derecede idi. Nice seneler baba muhabbetinden mahrum kalmış evlâtlar aguş-i pedere ne derece hâhiş ile koşar ise bütün Osmanlılar Hamidiye Camii civarına öyle bir sevinç ve heyecan ile gidiyorlar idi. Bu meserrete ecânib bile iştirak etmiş, birçokları efrâd-ı millet arasına karışmış idi. Selamlık resminde hazır bulunacak asâkir-i Osmaniye musıka bandoları nice zamandan beri kulaklarımızın hasret kaldığı millî havaları terennüm ederek geçmekte, her sokakta, her adım başında en samimi alkışlara nail olmakta idi. Yıldız Sarayı civarındaki bahçeler, talimhane meydanı, Hamidiye Cami-i şerifi dahil ve harici, kasr-ı hümayun önündeki bahçe misafirin-i ecnebiyeye mahsus set, elhasıl harem-i hümayun kapısına kadar her taraf yüzbinlerce ahali ile dolmuş idi.

Padişahımız Efendimiz Hazretleri saat beş raddelerinde saray-ı hümayunlarından araba ile cami-i şerife geldiler. Velinimetimiz elbise-i resmiyelerini lâbis, (hanedan-ı âl-i Osman) ile diğer nişanları hâmil idi. Muvacehe-i hümayunlarında sadrazam Said ve harbiye nâzırı Rüştü Paşalar hazeratı bulunmakta idi.


Padişahımız Efendimiz Hazretleri’nin saray-ı hümayun kapısından çıkmalarını müteakip ‘Padişahım Çok Yaşa’, ‘Yaşasın Hürriyetperver Padişahımız’ nidaları semavata kadar yükseldi. Milletin meserreti, bahtiyarlığı hakikaten tasvir edilemeyecek bir derecede idi. Otuz iki seneden beri bazı hainlerin, devlet ve millet düşmanlarının  iğfalatı neticesi olarak didar-ı hümayunu göremeyen, padişahlarını bütün kalpleri, mevcudiyetleri ile alkışlayamayan efrad-ı ümmet meserretle dolmuşlar idi. Milletin bu meserreti, sadakati padişahımız efendimizin o derece memnuniyet ve mahzuziyetini mucib olmuştur ki gayet beşüş, şen ve şatır bir tavır ile arabalarında ayağa kalkarak mahzuziyet-i seniyyelerini halka bizzat tebliğ ve tebşir buyurmuşlardır.

Padişahımız Efendimiz Hazretleri salat-ı cumayı eda ettikten sonra saat beş buçukta cami-i şeriften çıkarak yine araba ile ve muvacehe-i mülûkânelerinde  şehzade devletlü necabetlü Burhaneddin Efendi Hazretleri ve harbiye nâzırı bulunduğu halde kasr-ı âliye avdet buyurmuşlar, bu defa da en samimi bir hiss-i sadakat ve meserret ile alkışlanmışlardı.

Velinimetimiz Efendimiz Hazretleri kasr-ı âliye avdetinden sonra orta kattaki pencerenin kanatlarını bizzat küşad ve kasrın önündeki bahçeye toplanan yüzbinlerce tebaa-yı sadıkalarına tekrar tekrar iltifat buyurmuşlardır. Bu sırada efrâd-ı millet sürur ve heyecanlarından ağlıyorlar idi. Fakat ne tatlı ağlayış!


Şevketmeab Efendimiz Hazretleri milletin bu muhabbet ve sadakat-ı fevkaladesinden pek ziyade memnun olmuşlar ve nezd-i hümayunlarında bulunan bazı zevata hitaben:
“Ben milletimi severim. Hainler beni şimdiye kadar aldatmışlar. Artık millet benimle ben milletimle yaşayacağım. Sadakatlerine eminim.” buyurmuşlardır.

Zât-ı şâhâne bu sözleri söyledikleri esnada pek müteessir oldukları gibi hazır bulunan efrâd-ı millet şiddet-i teessürlerinden gözyaşları dökmekte idi.

Millet alkışta devam ediyor, ‘Padişahım Çok Yaşa’ duası tekrar olunuyor idi. Vaki’ olan emr ü ferman-ı hümayun üzerine hazır bulunan bilumum asâkir-i şâhâne ile yüzbinlerce efrâd-ı millete şerbetler ve bisküviler tevzi’ olunmuştur.

Selamlık resm-i âlisinin hitamını müteakip Romanya tebaasından mürekkep bir orkestra takımı misafirin-i ecnebiyeye mahsus set üzerine gelerek marş-ı Hamidiye’yi terennüm etmiştir. Bu münasebetle dahi ‘Padişahım Çok Yaşa’ duası tekrar edilmiştir.

(1 Ağustos 1908)

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

14 Ekim 2013 Pazartesi

Kurban Bayramımız Mübarek Olsun

Iyd-i said-i adha



Bayram münasebetiyle 'Hüseyin' en samimi
tebrikâtını takdim eder;)


11 Ekim 2013 Cuma

Neyzen Tevfik'le Mülakat

Senenin altı ayını meyhanede, altı ayını da hastanede geçiren bu adam, dün arkasında temizce bir ceket, başında güzel bir kalpak, ayaklarında az giyilmiş rugan iskarpinler ve elinde ney’i olduğu halde idarehanemize geldi. Hastaneden o gün çıkmış, ağız burun yerine gelmiş, gözlerindeki şişlik, burnundaki morluk, lisanındaki lüzucet zail olmuş, yani Tevfik tam bir adama dönmüştü.Dedim ki:
- Sen bir ay daha hastaneden çıkmamalıydın Tevfik! Çünkü bir ay sonra çıktığın zaman rakıyı yasak olmuş, meyhaneleri kapanmış bulacaktın ki bu senin için pek hayırlı olur.
- Ah benim efendim.. Rakı yasak olursa gelip beni bulacak başka bela mı yok? Bakın, size geçen akşam hastanede yazdığım muhammesin bir iki parçasını okuyayım:

Bağlıyım hayvanlığın pür-mest ü hikmet-i bendine
Tabiyim emaretin her bir fesad u fendine
Nefsimin astım kulak çengel-i fısk u pendine
Mahv u ifna istemez bir yerde kendi kendine
Kahreder erbabını iddia-yı sanat zilleti

Vakıa insaf ile etsem tefekkür ben kimem?
Bir muhite düşmüşem ki Hakk’a nankör, ben kimem?
İ’tilaya mutlaka lazım asansör ben kimem
Görmüş olsa anlamazdı şimdi Pastör, ben kimem?
Güç gelir insanlığa nice bu ricat zilleti

Aşinalık var ezelden cümle menhiyyat ile
Hallolunmaz maceralar nehy ile isbat ile
Geçti ömrüm ah ile, eyvah ile, heyhat ile
Niyet ettim terk-i isyan etmeğe kerrat ile
Güçce geldi nefsime da’va-yı iffet zilleti


Neyzen burada sustu, bir müddet tefekküre daldı, sonra ney'ini eline alıp üflemeğe başladı. Tevfik’i ayık olarak çalarken üçüncü defa dinliyordum. Aman Yarabbi, bu asi ve çılgın sanatkâr bugün ne kadar coştu, elindeki adi kamış parçasına neler söyletti, ne harikalar yaptı. Arkadaşlar kendilerinden geçtiler. Bilhassa Neyzen’in karikatürünü yapmağa hazırlanan ressam, elinde kâğıt kalemle, cezbeye tutulmuş dervişler gibi masanın üstüne yığıldı, kaldı.
Tevfik’e alafranga, alaturka musiki hakkındaki fikirlerini sorduk, dedi ki:
- Musikinin alaturkası, alafrangası olmaz. Ruhunda, dimağında, hayalinde oluşan güzel nağmeleri sazda hakkıyla yapabilir misin, işte musiki budur. Musikişinas da sensin. Türk’ün güzeli var da Rus’un yok mu? İngilizlerin var da Fransızların yok mu? İşte musiki de  böyledir.
- Bugünkü edebiyat hakkındaki fikriniz?
- Sıkıntı bastı, müsaade edin kalkayım.. Başka vakit yine görüşürüz..
Kapıya kadar gitti, sonra döndü:
- Bugün hâlâ edebiyatla uğraşan budalalar var mı? Abdülhak Hamit’in kılık kıyafet cihetinden Neyzen Tevfik’e döndüğü bu zamanda, yalnız Süleyman Nazif Bey’e düşen bir vazife vardır ki o da “Buyrun edib kişi niyetine!” deyip meslektaşlarını cenaze namazına davet etmek..

(22 Kanun-i Sani 1339)

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

8 Ağustos 2013 Perşembe

Ramazan Bayramı'mız Kutlu Olsun

(Iyd-i said-i fıtr)


Bayram Tebriği
Cenab-ı Hak, ıyd-i fıtrın hululunu(Ramazan Bayramı'nın gelişini) bilcümle ehl-i imana müteyemmen?(hayırlı, uğurlu) ve yıllardan beri sevinmek duygusunu unutmuş olan müslümanların kulubunu(kalplerini) bari bu sene şen buyursun.



31 Temmuz 2013 Çarşamba

Türkler'de Vampir İnanışları


Aşağıda sadeleştirilmiş olarak verilen yazı 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 68. sayısında yayınlanmıştır:

" Tırnovada cadılar türedi . Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu. "

Yukarıda anlatılan olayın yer aldığı metin

Tırnova kadısının naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değil de kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir. Bu tür asılsız söylentilerin halkı disiplinsiz yeniçerilere karşı harekete geçirmek için ortaya atıldığı sanılmaktadır. [1]

1. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 25. Baskı, Sayfa 38
(Bu yazı için wikipedia'dan yararlanılmıştır.)

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Cambazbaşı Rıza Bey

Cambazbaşı Çerkes Rıza Bey'i eski kartpostallarda görmeniz mümkündür. Kartpostallardaki haline bakılırsa değişik bir kişi olduğu fark edilecektir şüphesiz. Hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığımız bu renkli kişilik hakkında ipuçları verebilecek birkaç fotoğraf paylaşalım..

Canbazbaşı Çerkes Rıza Bey'in en kavi zincirleri vücuduna dolayarak
bir kuvve-i harika ile ve ..... suretiyle kırması

Canbazbaşı Rıza Bey

Canbazbaşı Çerkes Rıza Bey'in zorbazevî* maharetiyle zinciri
dizi üzerinde koparması
*Zorbaz:  Kuvvet oyunları gösteren sanatkâr. Bu oyunlar hünerden çok güce, kuvvete dayandığı için zor oyuncusu demek olan bu tabir meydana gelmiştir. Kuvvet oyunlarını gösteren cambazlara zorbaz denirdi.

Canbazbaşı Rıza Bey'in diş ile top atması

Canbazbaşı Rıza Bey'in kamalarla icra-yı hüner eylemesi

Canbazbaşı Rıza Bey'in iki büyük topu kaldırıp bir anda ateş etmesi

İane sergi-i âlisi bahçesinde icra-yı hüner eden Canbazbaşı Rıza
Bey'in göğsü üzerinde taş kırması