Darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2012 Cuma

31 Mart Olaylarına Dair - 2


Askerlere Hitap

Arkadaşlar!
Memleketin şu kaç gün içinde geçirdiği asabi halecanlarla istikbalin karanlık buhranının sebebi nedir biliyor musunuz? Gaflet ile milletin sinesine hançer-i istibdadı tekrar saplamak isteyenlere körü körüne alet oluşunuzdur.

Sizin din ve devlet hakkındaki hissiyat-ı safiye ve necibenizi şeriatperverlik kisve-i münafıkânesine bürünerek maksad-ı hainânelerinin vasıta-i husulü ittihaz etmek isteyenler bundan istifade tarikini pek güzel bildiler ve eracif ile zabitleriniz aleyhine gayz u husumet-i dindârânenizi davet ederek sizi kıyama teşvik eylediler.

Siz “Şeriat İsteriz” feryadıyla bizzat şer’i mükerrem aleyhine kıyam ettiğinizden habir ve agâh değildiniz. Siz bilmiyordunuz ki dava-yı şer’e kıyamınızı tahrik edenler bilakis otuz seneden beri en mukaddes ahkâm-ı şeriyyeyi istibdad ile ayaklar altında kahr u payimal edenlerdir.

En menfur ve ehmelerle, en deni vasıtalarla otuz seneden beri şevket-i İslâmiye’nin zeval ve inkırazını isteyenler namus, din ve devleti kişisel rezil menfaatleri uğrunda fedadan çekinmeyenler analarınızın, babalarınızın zahmetlerle toplayarak selamet-i mülk ü millet için verdikleri paraları  sefahet-i mecnunâne yolunda sarf edip de serhadlere gönderilen sizin gibi dilaverleri aç, çıplak, zelil ve sefil bir halde bırakanlar hiçbir vakit şer’i âlinin hadimi değil bilakis bünyan-ı din ü devletin hasm u hadimidirler.

İdare-i sabıka-i müstebidde değil mi idi ki ulemâ-yı dinin otuz sene ağızlarını kilitleyerek şer’ koymak en âli ahkâmının iptal edilmiş olmasına karşı ilâ-yı savt imkânını ref’ etti? Yine o cadı-yı istibdad değil mi idi ki medrese köşelerinde ömürlerini tahsil-i dine hasreden binlerce talebe-i ulumi bir günde makarr-ı hilafet-i İslamiyye’den tard ü tebide kalkıştı?

Arkadaşlar! O vakit neden sükut ettiniz, ne için “Şeriat İsteriz” feryadıyla kıyam etmediniz? Çünkü hakaik-i vekayiden gafil idiniz. Reda-yı hadisat arkasında gizlenen emele vukufunuz yok idi, sükut ediyordunuz.

Bugün saye-i meşrutiyette şer’i garranın ahkâm-ı kutsiyesi mahal-i tatbik bulunca sefahete sarf edilen paralarınız bugün sizin rahat ve refahınıza masruf olunca ondan faydalanmaya alışanlar kâşâne-i ikbâl ü ihtişamlarını tezyin etmeyi i’tiyad edenler buna tahammül etmediler ve sizin gafletinizden, basiretsizliğinizden istifade ederek tahrik eylediler ve nihayet daha fenası olmak üzere dinen ve vazifeten hürmet ve itaatle mükellef olduğunuz zabitleriniz aleyhine sizde tevlid-i husumet ederek sizi katiller ve vatan hainleri derecesine indirdiler. Görüyor musunuz harekâtınızın neticesini!

Hem ne demek! Bir askerin, vazife-i diniye ve milliyesini idrak eden bir askerin kendi âmirini, zabitini katletmesi ne demektir? Bundan daha zâlimâne bir hareket tasavvur olunur mu?

Askerlik itaat ve inzibat numunesi olmak lazım gelirken ve askerin zabitlerine hürmet ve itaat göstermekle yükümlü bulunduğu halde zabitini katledenlere asker nazarıyla bakılır mı?

Hamiyet, insaniyet ve diyanet nokta-i nazarından menfur ve kabih olan bu harekâtınızı davanızla tevfik etmek kabil midir?

Dem-i masumini heder ettiğiniz o zabitlerin her biri devlet ve millet için neye mal olduğunu biliyor musunuz? Mütefennin bir mektebli zabit yetiştirmek için devlet ve millet nice senelerin mesaisine muhtaç ve binlerce liralar sarfına mecbur iken siz gaflet-i hodgâmınızla o muhterem vücudlara Allah’tan korkmaksızın nasıl kıydınız? Onlar da sizin gibi ana baba yavrusu, evlâd u ıyâl sahibi, vatan ve millet hadimi idiler. Yüreklerinizde bir zerre-i terahhum hissetmeksizin nasıl bu zavallıları hedef ettiniz? Bu hareketlerinizle devletimizin kudret ve satvetini teşkil eden itaat-ı askeriyeyi ihlâl ederek şevket-i İslâmiye’nin inhitatına hizmet etmiş oldunuz ki dava ettiğiniz şeriata hıyanettir. Binaenaleyh eğer yüreklerinizde henüz bir zerre-i hamiyet ve diyanet mevcud ise hain ellerle hareket etmekten vazgeçip istiğfar ederek zabitlerinizin emr ü kumandası tahtına giriniz, yoksa din ve millet nazarında ebediyen lanete müstehak olacaksınız.



(Musavver Muhit, 1325)

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

9 Nisan 2012 Pazartesi

31 Mart Olaylarına Dair - 1


Geçen Salı günü İstanbul halkı hiç kimsenin beklemediği büyük bir olay karşısında kendini buldu. Şehir, askeri bir kıyamın tam ortasında kalmıştı. Akıl sahipleri bunun vahim sonuçlarını anlayarak derin bir üzüntü ve ümitsizlik içinde iken, maksat ve gaye itibariyle aldanmış birtakım asker kardeşlerimiz Ayasofya meydanında toplanarak “Şeriat isteriz!” seslerini etrafa yaydılar ve bununla beraber çevreye korku ve dehşet saçtılar.

İstanbul sanki bir velvele-i fetret içindeydi. Ayasofya meydanında toplanan askerler heyet-i vükelâyı istemiyorlar, idare-i meşrutanın memlekete getirdiği alışkanlıkları reddediyorlar ve yalnız “Şeriat isteriz” talebinde bulunuyorlardı.

Hükümet, kurşunla süngüyle istenilen bu beyanı – kan dökmemek emeliyle – o gün hemen kabule meyilli göründü. Harbiye Nezaretinde mevcut olup henüz askeri itaatten ve hükümete bağlılıktan ayrılmamış olan süvari ve nişancı alay ve taburlarına ait bazı müfrezelerle Ayasofya’da toplanan asker kardeşlerinden Bâb-ı Seraskeri cihetine gönderilen kuvvetler arasında meydana gelen silahlı çatışmada bazı kayıplar ve yaralılar olduğundan dolayı heyet-i sabıka-i vükelâ istifa etti. Hilmi Paşa kabine ile toplu olarak istifa etti, Meclis-i Mebusan reisi Ahmet Rıza Bey istifaya mecbur edildi. Ahkâm-ı münife-i şer’inin (şeriatın yüce hükümleri) bundan böyle noktası noktasına mevki-i tatbike konulacağına ve şu kıyam-ı askerînin müsebbibleri ve bu üzücü olayların failleri hakkında aff-ı umumî iradesine sudur ettiğine dair başkâtip Cevat Bey vasıtasıyla tebligatta bulunulduğu halde erbâb-ı kıyam buna da razı olmayarak icraat talebinde bulundular. Erbâb-ı iz’ân (akıl sahipleri) bunda dehşetli bir irtica tertibinin mevcut olabilmesine ihtimal verdi. Nitekim meydana gelen olaylar bunun haksız bir fikr-i tarafkirâne olmadığını da gösterdi. Bu muvaffakiyet-i fevkaladenin neşvesiyle sermest olan erbâb-ı kıyam “şeriat isteriz” feryadıyla ortalığı çınlattıkları sırada elli bin Osmanlı’nın şura-yı millette vekili olan Mehmet Arslan Bey’i tabur ateşine maruz bırakarak katlettiler. Bu şehidin kusuru Hüseyin Cahit Bey’e benzemesinden ibaretmiş. Demek Hüseyin Cahit Bey’in katli şer’an caiz! Adliye Nazırı Nazım Paşa nezaret dairesinde katledildi. Bahriye Nazırı Rıza Paşa ayağından vuruldu.

(Musavver Muhit, 9 Nisan 1325)

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]