1 Ocak 2017 Pazar

Neşve Mecmuası Ocak 2017

Neşve Mecmuası Ocak sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 4.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

6 Aralık 2016 Salı

Neşve Mecmuası Aralık 2016


Neşve Mecmuası Aralık sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıyı tıklayarak 3.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

28 Ekim 2016 Cuma

Neşve Mecmuası Kasım 2016


Neşve Mecmuası Kasım sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıyı tıklayarak 2.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

26 Eylül 2016 Pazartesi

Neşve Mecmuası


Efendim, yıllardır takip ettiğiniz gibi blogumuzda paylaşımlarda bulunuyoruz. Aklımda epey zamandır kurduğum bir hayali gerçekleştirme bâbında ilk adımı attım ve kendi çapımda bir dergi hazırladım. Aylık olarak çıkarmayı düşündüğüm "Neşve Mecmuası"nı blog sitemizden indirerek okuyabilirsiniz. Gönül isterdi ki matbaada basılmış haliyle elimize alıp okuyabilelim ama şartlar gereğince şimdilik sosyal medya aracılığıyla pdf halinde okuyabileceğiz. Ha, dileyen tabiki çıktı halinde de alıp okuyabilir. Umarım dergimiz beğenilir ve devamı gelir. Fikirlerinizi yorum kısmına yazarak yönlendirme yapabilirsiniz. Keyifli okumalar ;)

İndirmek için aşağıdaki bağlantıya tıklayın:
Neşve Mecmuası Ekim 2016

30 Ağustos 2016 Salı

30 Ağustos Zafer ve Tayyare Bayramı

1926 yılı gazete ve mecmualarından 30 Ağustos Zafer ve Tayyare Bayramı..
30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun..






16 Ağustos 2016 Salı

Galatasaray ve Fenerbahçe Arasındaki Şilt İhtilafı

İstanbul Futbol Şampiyonluğu'nun Bir Tarihçesi

1324 Senesinden Beri "Galatasaray" 8 Defa Şampiyon Olmuştur. "Fenerbahçe" İle "Galatasaray" Arasındaki Şilt İhtilafı..


1925-1926 senesi futbol şampiyonluğunu Galatasaray'ın kazanması üzerine İstanbul Şampiyonluğu'nun tarihçesine şöyle bir nazar atfını münasip gördük.

İstanbul Şampiyonluğu, bidayette Moda ve Kadıköy gibi Rum ve İngiliz kulüpleri arasında cereyan ederdi. Sonra Türkiye'nin ilk futbol kulübü olan Galatasaray teşkil etti. O zaman Moda'daki İngiliz agniyasından Vebtollar (?) tarafından on senelik bir şilt vaz' edilmişti. Bu şilte levha-i iftihar ünvanını verebiliriz. Birlik müsabakalarında şampiyon olan takımın ismi bu levha-i iftiharın üzerindeki mahall-i mahsusa senesi ile beraber kaydedilirdi. 

Galatasaray kuvvetlenmeden evvel Moda ve Kadıköy kulüplerinin galiba üç defa isimleri bu levha-i iftihara geçmişti. Galatasaray ilk defa 324-325 (1908-1909) senesinde şampiyon oldu. Şu halde Türk kulüpleri için İstanbul Şampiyonluğu 324-325 senesinde başlar. O tarihten itibaren şampiyonluk atideki kulüplerimize nasip olmuştur:

(1908-1909 Şampiyonu Galatasaray)

324-325 te Galatasaray

325-326 da Galatasaray

326-327 de Galatasaray

327-328 de Galatasaray takımı sonbaharda Macaristan'a gitmiş ve avdetinde şampiyonluk müsabakalarına girememiştir. Esasen o sene birincilik müsabakaları da intaç edilememiştir.

328-329 da Fenerbahçe
Fakat bu seneki müsabakalarda Galatasaray birincilik müsabakalarına dahil edilmemiştir.

329-330 da Fenerbahçe

330-331 de Galatasaray
Bu seneye kadar müsabakalar hep pazar günü yapılırdı. Sonra Türk takımları çoğaldığından ve bir de Cuma Birliği teşkil ettiğinden takımlar Pazar Birliği ve Cuma Birliği namıyla iki zümreye ayrılmışlardır. Galatasaray Cuma Birliği'ne dahil olmuştur. Fenerbahçe o sene zayıf olduğundan Cuma Birliği'ne girememiş ve ikinci derecede kulüplerden başka bir birlik teşkil ederek bu birlikte şampiyon olmuştur. Cuma Birliği'nde ise Galatasaray birinci olmuştur. Fakat levha-i iftihar Fenerbahçe kulübünde olduğu için ismini o senenin şampiyonu olarak yine levhaya hakk ettirmiştir.

(1911-1912 Şampiyonu Fenerbahçe)

331-332 de Galatasaray
Bu sene şampiyon Galatasaray olduğu halde Fenerbahçe yine levha-i iftihara ismini hakk ettirmiştir. Bu suretle levha-i iftiharda ismi en çok mahkuk olan kulüp Fenerbahçe olduğu cihetle şildin sahibi olmuştur. Galatasaray buna itiraz etmiş, fakat o zaman federasyon gibi spor işleriyle meşgul bir makam olmadığı cihetle Fenerbahçe levha-i iftiharı vermemiştir.

Şilt meselesi ileride teşkil edecek federasyonca halledilmek üzere, öylece emrivaki şeklinde bırakılmıştır.

332-333 te Altınordu

333-334 te Altınordu

334-335 te Altınordu

335-336 da Altınordu
Bu iki mütareke senesi zarfında şampiyonluk müsabakaları yapılamamıştır.

336-337 de Fenerbahçe

337-338 de Galatasaray

338-339 da . . .
Bu sene şampiyonluk müsabakaları itmam edilemeyerek yarıda kalmıştır.

339-340 ta Beşiktaş

340-341 de Galatasaray

341-342 de Galatasaray

İstanbul birincilik müsabakalarının tarihçesine nazaran sekiz defa yani en çok şampiyon Galatasaray kulübü olmuştur.


(Cumhuriyet, 1926) 

14 Ağustos 2016 Pazar

Meddah Aşkî Efendi


Biraz sonra, kahvehanede örfî bir idare başlayacak, meddah efendi ne söylerse dinleyeceksiniz ve hatta .... güleceksiniz, çünkü bu onu dinlemekliğin icabatındandır. Etrafınızda halk elleri kalçalarında kahkahalardan kırılırken, dişsiz ihtiyarların sakalları oynadığı ve gözbebekleri kaybolduğu bir sırada, eğer hâlâ ... abus, düşünceli duracaksanız buradan çıkınız! Zira, şöhretini ve maharetini kalp ile tasdik ve lisan ile ikrar lazım gelen meşhur meddah efendi de sizi güldürememişse, darılmayınız ama, bu sizin anlayışsızlığınızdandır!

İşte ben de, bu gece, köşedeki beyaz saçlı, boynuna mendilini dolamış ve tıraşı uzamış laubali ihtiyarın söyleyeceği hikâyeyi dinlemek ve tuhaflıklarının hepsine - yanımdakilerden geri kalmamak için - gülmek mecburiyetindeyim.

Köşede, sandalyesinde biraz sonra söyleyeceği hikâyesine hazırlanan beyaz saçlı ihtiyar meşhur Meddah Aşkî Efendi'dir.

Aşkî Efendi beş evlat, yedi torun sahibi ve altmış dört yaşında olduğunu söylüyor. İlk defa tam 42 sene evvel Beşiktaş'ta İskele Gazinosu'nda (Süleymaniye Batakhanesi) ni hikâye etmiştir. Kendisi yakın zamana kadar Galata Kulesi'nde çavuştu.

Aşkî Efendi, Trabzon, İzmir, Selanik, Siroz, Drama, Bursa, Çanakkale, Eskişehir'e gitmiş ve Cezayir bahr-i sefidinin kaffesinde aylarca ikamet ederek ahalisine hoş fıkralar nakletmiştir.

Aşkî Efendi, (Sultan) Abdülhamid'in mefruşat müdür-i muavini Meddah Şükrü Efendi'den ders aldığını, hikâyelerine devam ettiğini anlatırken, o zamanın bütün meşhur meddahlarına, İsmet merhuma, Burunsuz Ahmet'e ve Acem Ali'ye dair hatıralarından da bahsediyor.

Aşkî Efendi 125 meddah payesi ile 500 monolog bilmektedir.

Orta oyunlarında senelerce Kel Hasan'la beraber çalışmış, Büyük Benliyan ve Fasulyeciyan ile beraber sahneye çıkmış olan Aşkî Efendi, son senelerde yine kırk iki yıl evvelki gibi meddah söylemektedir ve bundan çok memnundur, diyor ki:

- Sinemalar, tiyatrolar, pastahaneler velhasıl adım başında eğlence yerleri olduğu halde yine çok memnunum. Görüyorsunuz ya ne kadar kalabalık oluyor ve genç, ihtiyar herkes dinlemeye geliyor..

Mermer masaya vurulan kuvvetli iki üç değnek darbesi gürültüleri kesmeye ve sükutu takrire kâfi geldi. İskambiller masanın üzerine bırakıldı, tavlalar kapakları kapanırken son defa olarak takırdadılar. İskemlelerin cepheleri değiştirildi ve bütün gözler köşede, masasının üstüne bıraktığı çıkınların yanından ayrılmayan meddaha çevrildi, herkes can kulağıyla dinliyordu:

Sahn-ı perdaz gülzâr-ı belagat
Letaif-i kuy-i meydan-ı zarafet
Bu abd-i kemterin bî-bedâat
Eder geçmiş zamanlardan hikâyat
Garz-ı efsane arz etmek değildir
Çıkar bir kıssadan bin ders ibret..

Aşkî Efendi'nin her yere beraberinde götürdüğü kânûnî arkadaşı, meddahın bir işaretiyle sazının tellerine dokundu. Biraz sonra Aşkî Efendi de boğuk bir sesle çalınan besteye refakat ediverdi. Başlangıçtan anlaşılıverdi ki Aşkî Efendi bu gece operet kabilinden bir meddah piyesi söyleyecekti. Bu, demek ki, bir şarkılı ibret(!) olacaktı.

Meddah Efendi'nin kendi tabiriyle " İşitenlere ne mutlu!" olan fasıl hitama erdiği zaman ortalığı yine bir sükun kapladı.

Aşkî Efendi sırtından çıkardığı paltoyu katlayarak masanın üzerine bıraktı. Bu hareketle kahvehanede bir kahkaha seferberliği ilan edilmiş oldu. Gülmeye hazırlananları fazla bekletmek de insafsızlıktı. Destanını okudu.
. . .
Destanını taklitleriyle okuduktan sonra değneğini yere vurdu  ve:
- Hak dostum hak! diye hikâyesine girişti.
. . .
Davulla beraber biten hikâyenin mevzusunu yine Aşkî Efendi şöyle hülasa ediyor:
"Süleymaniye civarında tımarhane sokağında Cevher Hanım namında bir kadın Kastamonulu Veli Dayı ile Tevfik Bey'i işret alemine davetle tuzağa düşürür. Batakhanede bulunan cellatlar her ikisini de telef etmek üzere iken Veli Dayı bir cariye vasıtasıyla meseleyi anlar ve cellatları telef eder. Sonra iş hükûmete aksedince Veli Dayı mükâfat olarak memleketine sılacı gönderilir."

Şimdi siz bu hikâyeye gülmez misiniz? Gülmezseniz kırk iki senedir herkesi güldüren meddah efendiyi tanımıyorsunuz demektir! O halde ... saraydan tutunuz en ücra köy içlerinde bile şöhreti dillere destan olan meddah efendinin kendisini dinlemeyenler ve hele hikâyelerine gülmeyenler için söylediklerini henüz işitmemişsinizdir!

Size İbriktarbaşıların Zehra Hanım ile Gündoğdu Kalfa'nın nasıl ve neden basıldığını da anlatan olmadıysa, meddah efendinin maharetini kadim ve daimi müşterisi Mücevher Ağa'dan sorunuz! Mücevher Ağa, size ilk olarak Aşkî Efendi'yi dinleyen Cennetmekân Efendisi'nin o gece değişmeye mecbur olduğu çamaşır-ı şahanesindeki hali anlata anlata bitiremeyecektir!

(Cumhuriyet, 1925)