Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2018 Pazar

Neşve Mecmuası Ocak 2018

Neşve Mecmuası Ocak sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 10.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar.
İndirmek için lütfen tıklayınız:

21 Kasım 2017 Salı

Neşve Mecmuası Kasım 2017

Neşve Mecmuası Kasım sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 9.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..
İndirmek için lütfen tıklayınız:

9 Ekim 2017 Pazartesi

Neşve Mecmuası Ekim 2017

Neşve Mecmuası Ekim sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 8.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..
İndirmek için lütfen tıklayınız:

1 Eylül 2017 Cuma

Neşve Mecmuası Eylül 2017

Neşve Mecmuası Eylül sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 7.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

1 Şubat 2017 Çarşamba

Neşve Mecmuası Şubat 2017

Neşve Mecmuası Şubat sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 5.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

1 Ocak 2017 Pazar

Neşve Mecmuası Ocak 2017

Neşve Mecmuası Ocak sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıya tıklayarak 4.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

6 Aralık 2016 Salı

Neşve Mecmuası Aralık 2016


Neşve Mecmuası Aralık sayısıyla karşınızdayız. İlgili bağlantıyı tıklayarak 3.sayımıza ulaşabilir, dilerseniz indirebilirsiniz. Keyifli okumalar..

İndirmek için lütfen tıklayınız:

8 Temmuz 2016 Cuma

O Eski Hücreye Benzer Ki yahut Aşk* - Ahmet Haşim


Ziyâ-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi

Gubâr-ı ye's ü fenâ sinmiş orda elvâna
Emel, heves bırakılmış sükût u nisyâna

Bütün hadâik-i histen o toplanan ezhâr
Uyur mekâbir-i minâda bî-ümid-i bahâr

Bu pembe gül, bu karanfil ağır ağır solmuş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış

Ocak harâb u tehi.. Lamba? Kimsesiz, a'ma
Bu semt-i hasta eder hüzn ü uzleti imâ

Soluk cidâra asılmış durur garik-i melâl
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayâl

O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri

Evet bu hücreye benzer şebâb-ı muhtazırım
Düzeltecek ele hicrân içinde muntazırım

Ahmet Haşim

Yıllar önce Osmanlı Türkçesi ile yayınlanmış bu şiirin adı "Aşk" olarak geçiyor. Yine bir başka husus da bu şiirin en son beyiti.. Şerif Hulusi'nin Mayıs 1967 baskılı "Ahmet Haşim, Hayatı, Sanatı ve Seçilmiş Şiirleri" kitabında dahi bu son beyit yer almamaktadır. Belki de ilk defa bu şiirin bu beyitini biz ortaya çıkarmış bulunuyoruz.

24 Haziran 2016 Cuma

Ahmet Haşim ve Piyale'si

Aramızda garip bir şair yaşıyor:
Şiirlerinin en harikulâdesini ekseriya nesirlerinde okuduğumuz Ahmet Haşim Bey.
Ahmet Haşim Bey (Aspirin Bayer) gibidir. Yani onu terkib eden unsurun reçetesi henüz çoğumuzca meçhul demek istiyorum.
Bu insanı hayli kere zakkuma, asit sülfürüne, cehennem taşına benzettim. Fakat muvaffakiyetli bir teşbih bulduğumdan hiç bir kere emin olamayarak!
Nefretle gurur ve aşka istihale etmek isterken yüzde doksan kin ve istikraha çevrilen bir hassasiyet onu kemiriyor.
Ahmet Haşim Bey'in mesut olmasına imkan yoktur. Fakat beşeriyet bu kadarıyla olmasa Ahmet Haşim büsbütün çıldırırdı sanırım. Zira o zaman hilkatindeki hicv-i tırpani ne bulup da ne doğrayacaktı? Halbuki Ahmet Haşim Bey'in bütün haz ve saadeti, tırmalayıp yırtabileceği hamakatlerle çirkinlikleri parçalamaktan ibaret gibidir. Belahet ve mümtaziyetsizlik karşısında ondan müthiş ne panter gördüm ne de yaban kedisi!
Ahmet Haşim Bey, fikirleri itibariyle edebiyatımızın Haccac-ı Zalim'idir desem caizdir.  Hamsi sürüsünü önüne katmış bir kılıç balığı gibi her gün belahetimize satır atmaktan keyif duyar. Onun zekâsı bir mevzuya döküldüğü vakit gözlerimizin önüne garip bir manzara geliyor: Güya bir şişe tuz ruhu yere düşüp kırılmış da ortalığı kemirmekle meşgul!
Ahmet Haşim Bey'in diğer bir hususiyeti:
Yeni olmak için eskiliği bırakmağa hiç lüzum görmemek. Türk edebiyatında yenilik için onun kadar müşkülpesend ve titiz, eskimiş ve tozlanmışın karşısında yine onun kadar hiddetli kimse yoktur. Bununla beraber Ahmet Haşim Bey üslup ve lisan itibariyle bugünün birçok teceddüdlerini sevmez ve bunlara karşı hiç de dost olmasa gerektir.

                                                              *
                                                           *    *

Gaflet ettim değil mi? Kârilere delilini gösteremeyeceğim birçok iddiayı birbirinin arkasına sıralamakta ne kadar isabet vardır? Bana sorsalar ki sıkılmış pamuk barutu haline getirdiğin adama iftira etmediğin ne malum? Onun hangi eserini göstereceksin ki iddialarınızı ispat için hüccet olabilsin? Vereceğim cevabı pek bilemiyorum! Zira bugün bahsetmek istediğim Piyale - Ahmet Haşim Bey'in yeni şiir cüzdancığı - büsbütün başka mahiyette. Gayet nefis eşyaya meraklı birisinin evinde vaktiyle fil dişiyle bağadan yapma bir kutucuk gördümdü. Bu kutu, küçücük ebadı ortasında adeta harikalar saklı durabilen bir müze gibiydi.
Şimdi Ahmet Haşim Bey'in küçücük Piyale'sini o kutucuğa benzetiyorum. Cidden ne ufacık şey. Hatta Piyale bile değil kuş suluğu! Lakin gradosu ne kadar yüksek bir ispirto ile doldurulmuş, insanı rüyavi bir şartrozla sarhoş ediyor, Piyale'yi iki haftadır cebimde taşıdım. Her yalnız kaldıkça onu açarım; bazılarını, senelerdenberi tanıdığım eserleri, tekrar okudum ve hatta bunu bazen nasıl yaptım bilir misiniz? Öksürük şekeri yer gibi!
Ahmet Haşim Bey'de yeniden dikkatimi uyandıran noktalar:
Lisanı eski, fakat taze. Bu lisan çok yaşamış fakat yıpranmamış, ihtiyarlamamış bir adama benziyor. Şiirleri fevkalade bir japon yelpazesi, bir fağfur-i kâse gibi eşya ile olan tersimi hasımlığını daima muhafaza etmekte ve anlaşılıyor ki Ahmet Haşim Bey hâlâ sanatı her türlü içtimai, siyasi ve ahlâki endişelerin çok üstünde tutan ve güzelliğin zerafet bahsinde diğer tali mülahazaların hiç birisine tahammül edemeyen titiz bir âbid, mutaassıp şiir sofisi ruhunu muhafaza ediyor. Hem de ne halis bir itikat ve sadakatle!

                                                             *
                                                          *    *

Ahmet Haşim Bey tekmil nükte ve manalarını bize birdenbire tevdi' eden gayet vâzıh şiirleri sevmiyor. Belli ki bu nev'i manzumeler onun gözüne ablak suratlı ve inceliksiz güzeller gibi amiyane ve kalın görünmektedir. O halde ne yapalım? Ahmet Haşim Bey'in bizim gibi tereddüdü yoktur.
İşte bir (Çaka) reisi gibi verdiği hüküm:
Vuzuhu kurşuna dizmeli! Aman zaman diye yalvardınız mı gösterebileceği azami müsamahakârlık şu: O halde şiir hududunun haricine! Bütün efradına rağmen hakperestâne bir asabiyetle titreyen bu satırlar çok güzeldir ve bazı uzak hakikatlere hayli yakın düşünceleri ihtiva ediyor. Mamafih azizliği sevsem Ahmet Haşim Bey'e şunu derdim: Şair dostum, mademki anlaşılmanın o kadar lüzumuna kail değilsin o halde meramını anlatmak için çektiğin bu kadar zahmet niçin ve ne sebepledir ki anlaşılamamaktan en zâlim ızdıraplar duyuyorsun? Gelelim küçük nazım parçalarına, bunlar hakikaten birer damla-yı ahenk ve renkli birer kıvılcım, bazılarını beraber okuyalım:

Parıltı
Ateş gibi bir nehir akıyordu
Ruhumla o ruhun arasından
Bahsetti derinden ona hâlim
Aşkın bu onulmaz yarasından
Vurdukça bu nehrin ona aksi
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan
Baktım ona sessizce uzaktan
Vurdukça bu aşkın ona aksi.. 

Diğer:

Dönsek mi bu aşkın şafağından
Gitsek mi ekâlim-i leyâle
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bugün evvelki hayale

Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek
Düştüyse gönüller bu melâle
Bir eldir ufuklardan uzanmış
Zulmet bizi çekmekte visâle..

İşte bir nefise daha:

İşveyle fısıltıyla, gülüşle
Olmuş şeb-i sevda yine bî-hâb
Oklar gibi saplanmada kalbe
Düştükçe semadan yere mehtab.

Buseyle kilitlenmiş ağızlar
Göze neler eyler neler işrâb
Uçmakta bu ateşli havada
Vuslat demi bir kuş gibi bîtab..

Şu son kıtayı yukarıya yazdıktan sonra kendi kendime düşündüm. Ahmet Haşim Bey'in vuzuh hakkında söylediği sözlere muvazi birtakım mülahazalar acaba tenkit bahsinde de tekrar edilemez mi? Vaktiyle yine Ahmet Haşim Bey'in "Göl Saatleri" münasebetiyle söyledim, mesela bir vanilyanın kokusu yahut akan bir suyun sesi tahlil ve tenkit olunur mu?
Münekkid, şah eserler arasında ruhunun sergüzeştlerini anlatan adamdır diyen büyük zekâ ne doğru bir söz söylemiş! Huduttan çıkmayayım. Şimdi kârilere söylenecek en samimi lakırdı şundan ibaret:
Al oku ve mest ol!


(Fâzıl Ahmed, 1926)

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Bayrak Türküsü

Bir yâr sevdim ay çehreli, yıldız gözlüdür
Gonca gibi dudakları sevda sözlüdür
Bağrı Kur'an, gönlü imân, melek özlüdür
Tanrım beni sen ayırma bu sevdalımdan.

"Al bayrak"tır sevdalımın adıyla sânı
Elbet bir gün gelir şânı tutar cihânı
Yeter olsun bitsin artık Türkün hüsrânı
Tanrım beni sen ayırma bu sevdalımdan.

19 Mayıs 2013 Pazar

Münâcât / Şinasi

Hak-teala azamet aleminin padişehi
La-mekandır olamaz devletinin taht-gehi

Hasdır zat-ı ilahisine mülk-i ezeli
Bi-hudud anda olan kevkebe-i lemyezeli

Eser-i hikmetidir yerle göğün bünyadı
Dolu boş cümle yed-i kudretinin icadı

İzzet ü şanını takdis kılar cümle melek
Eğilir secde eder piş-i celalinde felek

Emri vech üzre yer eyler gece gündüz hareket
Değişir tazelenir mevsim-i feyz ü bereket

Pertev-i rahmetinin lemasıdır ayla güneş
Tab-ı hışmından alır alsa cehennem ateş

Şerer-i heybet-i ulviyyesidir yıldızlar
Anların şulesi gök kubbesini yaldızlar

Kimi sabit kimi seyyar be-takdir-i Kadir
Tanrı'nın varlığına her biri bürhan-ı münir

Varlığın bilme ne hacet küre-i alem ile
Yeter isbatına halk ettiği bir zerre bile

Göremez zatını mahlukunun adi nazarı
Hisseder nurunu amma ki basiret basarı

Vahdet-i zatına aklımca şehadet lazım
Can ü gönlümle münacat ü ibadet lazım

Neşe-i şevk ile âyâtına tapmak dilerim
Anla var Hâlik'ıma gayrı ne yapmak dilerim

Ey Şinasi içimi havf-ı ilahi dağlar
Suretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar

Eder isyanıma gönlümde nedamet galebe
Neyleyim yüz bulamam ye's ile afvım talebe

Ne dedim! Tövbeler olsun bu da fi'l-i şerdir
Benim özrüm günahımdan iki kat bed-terdir

Nur-ı rahmet niye güldürmeye ruy-ı siyahım
Tanrı'nın mağfiretinden de büyük mü günahım

Bi-nihaye keremi aleme şamil mi değil
Yoksa alemde kulu aleme dahil mi değil

Kulunun za'fına nisbet çoğ ise noksanı
Ya anın kahrına galib mi değil ihsanı

Sehvine oldu sebeb acz-i tabii kulunun
Hem odur alem-i manide şefi'i kulunun

Beni afv eylemeğe fazl-ı ilahisi yeter
Sanma hâşâ kerem-i na-mütenahisi biter!



10 Nisan 2012 Salı

Ferda

- Bugünün gençlerine -

Ferda senin, senin bu teceddüd, bu inkılâb...

Her şey senin değil mi ki zaten? Sen, ey şebâb,

Ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma'kesin
Karşında: Bir semâ-yı seher, sâf ü bî-sehâb,

Âğuş-i lerzedârı açık, bekleyen.. şitâb!
Ey fecr-i handezâd-ı hayât, işte herkesin
Enzârı sende, sen ki hayâtın ümidisin,
Alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âf(i)tâb,
Âfâka doğ, önünde şu mazi-i pürmihen
Sönsün müebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
Cennet kadar güzel vatanın var, 
Şu gördüğün zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız
Kimdir bilir misin? Vatanın... Şimdi saygısız
Bir göz bu nazlı çehreye - Allah esirgesin –
Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
İster misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem
Pîşâni-i vekârına, bir kirli el demem,
Hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi,
Razı olur musun, taşa tutsun şu serseri?
Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakur
Kudsî birer misâl-i vatandır... Vatan gayur
İnsanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, bütün ümid-i vatan şimdi sizdedir:
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin
Lâkin unutmayın ki zaman tünd ü mutmain

Bir hatve-i samût ile ta'kîb eder bizi.
Önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
Ta'mika yol bulan bu yanılmaz muâkıbin
Şermende-i itabı kalırsak, yazık!.. Demin
"Ferda senin!" dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana ferda vediadır;
Her şey vediadır sana, ey genç, unutma ki
Senden de bir hesâb arar âtî-i müştekî.
Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah,
Âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh.
Her uzvu gird-bâd-ı havâyicle sarsılan
Bir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman.
Asrın, unutma, bârikalar asr-ı feyzidir
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
Bir ufk-ı i'tilâ açılır, yükselir hayât;
Yükselmeyen düşer: ya terakkî, ya inhitat!
Yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
Doymaz beşer dedikleri kuş i'tilâlara...
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!

Tevfik Fikret




31 Ocak 2012 Salı

Hanım Efendi


Gönül güzellerden sizi beğendi
Naza çekmeyiniz hanım efendi
Tahammülüm bitti, sabrım tükendi
Naza çekmeyiniz hanım efendi!
Konuşurken kuşlar gibi sadanız
Var başka cilveniz, başka edanız
Gönlümü bürüdü, sardı sevdanız
Naza çekmeyiniz hanım efendi!
Böyle gece gündüz yalvarayım mı?
O sarı saçları ben tarayayım mı?
Saçlarınız gibi sararayım mı?
Naza çekmeyiniz hanım efendi!
Endamınız güzel, ince beliniz
Pamuktan yumuşak beyaz eliniz
Ne olur, bir gece bize geliniz
Naza çekmeyiniz hanım efendi!
Gamzeler yaparak yanağınızda
Beni oynattınız parmağınızda
Artık dinleneyim kucağınızda
Naza çekmeyiniz hanım efendi!
(Akbaba Dergisi, 1340)