30 Mart 2012 Cuma

Ömer Seyfettin’in Yaramazlıkları



Ömer Seyfettin küçüklüğünde haşarı bir çocuk değil, aksine büyüklüğünde olduğu gibi eksantrik ve tuhaf birisiydi. İşte yaramazlıklarından bir tanesi:

Ömer Seyfettin’in bir horozla bir tavuğu varmış. “Gırrak” ile “Currak”! İkisini pek severmiş. Bir gün her nasılsa Gırrak Currak’ı dövmüş. Ee doğal olarak suçlunun cezalandırılması gerekmiş. Ömer Seyfettin de Gırrak’ı tutmuş, dar bir sepetin altına hapsetmiş. Etmiş ama orada unutmuş. Bir akşamüzeri yemek yerken aklına gelmiş. Bir feryattır koparmış. Sofradakiler şaşırmış: “ Ne oluyorsun? “ demişler. O durmadan tepiniyor: “ Gırrakçığım gitti!..” diye ağlıyormuş. Sepeti kaldırmışlar. Bir de bakmışlar ki horoz hakikaten ölmüş. Gırrak’ın felaketine sebep olan Currak da cezasını hayatıyla ödemiş..

Bir gün de annesiyle misafirliğe gitmişler. Ev sahibinin çocuğuyla bahçede oynamak isteyen Ömer Seyfettin’e annesi “ Elbiseni kirletirsin, olmaz! “ diye müsaade etmemiş. Ev sahibi bir çare bulmuş. “ Bizim çocuğun eski elbisesini giydirelim, bahçeye onunla çıksın “ demiş. Teklifi uygun bulan annesi yeni elbiselerini çıkarırken Ömer Seyfettin birdenbire “ Anne, ben seni neye benzetiyorum biliyor musun? “ demiş. Kadıncağız bu tuhaf suale karşı hayretle “ Neye benzetiyorsun oğlum? “ demiş. Ömer Seyfettin hiç çekinmeksizin cevap vermiş: “ Çingeneye!..” Ve ağzına sert ve haklı bir tokat yemiş..

Gelelim büyüklük zamanına..

Rumeli’de hudut bölüğü kumandanı iken, dikkat etmiş: Kasabanın bütün horozları kocaman ibikli. Kendi kendine söylenirken askerlere emretmiş, bütün horozları bir bir tutturmuş, tıraş olduğu ustura ile ibiklerini küçültmüş, güzelleştirmiş!..

Kalamış’ta yalnız yaşamaya başladığı bir zaman bir uşak tutmuştu. “ Ömer bu adam ihtiyarca, biraz da alık görünüyor. Bilmem sana hizmet edebilecek mi? “ diye sordum. “ Ne diyorsun, öyle becerikli ki denize giriyor, balıkları bacaklarının arasından geçerken ayaklarını sıkıp yakalayabiliyor “ dedi. Gel zaman git zaman herifi beğenmemeye başladı. Fakat uşak pek yapışkandı, gitmedi. Herifi kapı dışarı etti, herif evin yanındaki küçük kulübeye girdi orada yatıp kalktı, tekrar eve alınması için yalvarmaya başladı. Bazı geceler beraber otururken dışarıdan uşak ağlar gibi mırıldanıyordu: “ Ben! ”
“ Ömer, serenat başladı ” derdim. “ Allah belasını versin, Allah belasını versin ” diye kızardı. Nihayet tahammül edemedi. Evin yanındaki kulübeyi yıktırdı..

İşte nev-i şahsına münhasır sanatkâr, neşeli Ömer Seyfettin’in hayatından birkaç kesit..

(Ali Canip, Resimli Ay)

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder