14 Temmuz 2016 Perşembe

Bekri Mustafa


Memleketimizin her tarafında bu ismi tanımadık kimse yoktur. Yüzlerce senelerden beri Karagöz oyunlarında görerek, mangal başında büyük ninelerin masallarında dinleyerek Bekri Mustafa ismiyle muvaneset etmemiş bir çocuk nadirdir. Bu kadar maruf ve meşhur olan Mustafa Ağa - o zamanlarda tahsil ve terbiye görmüş olanlara da ağa deniliyordu - gece ve gündüz işrete müdavim olduğu cihetle "Bekri" diye iştihar etmişti. Leyl ü nehar sermest bulunan bu zat zamanının hoş sohbet zürefâsından olduğundan dillerde yüzlerce hikâyât ve letâifi ile cümlenin aşinâsı bulunmuştur.

Bekri Mustafa Dördüncü Murad devrinin meşahir-i zürefâsından ve yorgancı esnafından Ahmed Ağa namında bir zatın mahdumu olup Kadırga yakınlarında Cündi Meydanı ile Küçük Ayasofya Cami-i şerifi arasında bir hanede 1010 sene-i hicriyesinde tevellüd etmiştir.

Pederinin hal ü vakti müsait olduğu cihetle Mustafa çocukluğu zamanını refah içinde geçirmiş ve beş yaşında iken Küçük Ayasofya Cami-i şerifi ittisalindeki mahalle mektebine verilerek orada mushaf-ı şerifi hatim etmekle beraber mukaddemat-ı ulumi  gördükten sonra Bayezid Cami-i şerifinde medrese derslerine devam ettirilmiş ve epeyce ilim tahsil eylemiştir.Mustafa'nın on altı yaşında olduğu sırada pederi Ahmed Ağa soğuk algınlığı neticesinde yataklara düşmüş ve sonrasında vefat eylemiştir. İki sene sonra yani Mustafa on sekiz yaşında olduğu sırada validesi de vefat etmekle tek başına kalmış ve işte bu esnada bazı arkadaşlarının ibram ve ısrarı üzerine ilk defa olarak Kumkapı'da Ermeni milletinden Agop'un işletmekte olduğu Gedikli meyhanesine giderek işrete başlamıştır.

Bekri Mustafa henüz genç denilebilecek yaşta yani kırk bir yaşında iken dört-beş gün süren bir hastalığı müteakip vefat etmiş ve cenazesi, vasiyeti mucibince, o zamanlarda müdavimi bulunduğu Balıkpazarı meyhaneleri civarında kain kabristana defnedilmiştir. Bilahare mezkur kabristan kaldırılıp yerine dükkân ve çarşılar inşa edilmiş ise de Bekri Mustafa'nın kabri, hürmeten yerinde bırakılmıştır.Bu mezar el-yevm Yemiş İskelesi'nde Kasımpaşa Sokağı'nda Hasan Çavuş nam zatın üç numaralı dükkânının arkasındadır. Mürur-i zaman ile zarar gören mezarı 318 senesinde o civar esnafının cem eyledikleri iane ile tamir ve müceddeden taş rekz edilmiş olduğundan bugün mamur bir halde bulunmaktadır.

İşte  Bekri Mustafa'nın letaif ve hikâyâtından birkaçı:

İşte Böyle Yuvarlarım!
İşretin memnu' olduğu bir zaman Bekri Mustafa'yı bir meyhanede içerken tutarlar ve inkâra mahal kalmaması için şişesini, kadehini beraberr alıp Bostancıbaşı'nın huzuruna götürürler. Meğer Bekri Mustafa'yı yakaladıkları zaman şişenin dibinde biraz rakı kalmış. Bostancıbaşı şişeyi elinde sallayarak:
- Be adam! Şu zıkkımı nasıl içersin! deyince Bekri Mustafa şişeyi ve kadehi eline alıp:
- Efendim işte böyle, ibtida şişeyi elime alırım, sonra kadehe boşaltırım. Kadeh dolduğu gibi kaldırır ve yuvarlarım! demiş ve artan rakıyı da Bostancıbaşı'nın huzurunda içmiş.

Ziyan Olmasın!
Bekri Mustafa nasılsa bir gece hasta olur ve hekim celp olunur. Hasta muayene edilir:
- Artık ümit yok kendisini rahat bırakınız deyince Bekri Mustafa yorgandan başını çıkararak:
- Öyle ise dışarı çıkın da mumu söndürün ziyan olmasın, der.

Besmele İle İçmezmiş
Bir gün Bekri Mustafa Ağa'yı karakola Bostancıbaşı'nın huzuruna götürmüşler. Bostancıbaşı Bekri Mustafa'ya:
- Senin şarabı besmele ile içtiğini ahali şikayet ediyor demesi üzerine Bekri Mustafa hiç telaş eseri göstermeyerek:
- Aman ağa ben suyu içerken bile aklıma besmele gelmez nerde kaldı ki şarap içerken hatırıma gelsin! demiş.

8 Temmuz 2016 Cuma

O Eski Hücreye Benzer Ki yahut Aşk* - Ahmet Haşim


Ziyâ-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi

Gubâr-ı ye's ü fenâ sinmiş orda elvâna
Emel, heves bırakılmış sükût u nisyâna

Bütün hadâik-i histen o toplanan ezhâr
Uyur mekâbir-i minâda bî-ümid-i bahâr

Bu pembe gül, bu karanfil ağır ağır solmuş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış

Ocak harâb u tehi.. Lamba? Kimsesiz, a'ma
Bu semt-i hasta eder hüzn ü uzleti imâ

Soluk cidâra asılmış durur garik-i melâl
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayâl

O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri

Evet bu hücreye benzer şebâb-ı muhtazırım
Düzeltecek ele hicrân içinde muntazırım

Ahmet Haşim

Yıllar önce Osmanlı Türkçesi ile yayınlanmış bu şiirin adı "Aşk" olarak geçiyor. Yine bir başka husus da bu şiirin en son beyiti.. Şerif Hulusi'nin Mayıs 1967 baskılı "Ahmet Haşim, Hayatı, Sanatı ve Seçilmiş Şiirleri" kitabında dahi bu son beyit yer almamaktadır. Belki de ilk defa bu şiirin bu beyitini biz ortaya çıkarmış bulunuyoruz.