Sen o kadar acı ve siyahsın ki, ey ölüm, tasvirinle hayal
ufuklarıma geceler yağdırırsın! Yığın yığın siyah ve soğuk geceler… O kadar
hırçın ve tırmalayıcı, yaralayıcı ve parçalayan geceler ki, bütün benliğim
onlarla uğraşa uğraşa, didine didine nihayet aciz ve bitkin bir şekilde, ümitsizlik
dolu feryat ile mağlubiyetini itiraf eder. O zaman o yaralayıcı ve parçalayıcı
geceler sabırsız bir muzaffer ordu gibi hayal semalarımı istila eder. Aciz ve
bitkin benliğim, gecenin bu galip ordusunun ayakları altında ezilir. Ve nihayet
saatlerce süren bu cenk hengamesi kalbimde silinmez bir iz bırakarak söner..
Senden sonra gerçek bir dinlenmeyi
hayal ettiğim halde yine korkuyorum. Öyle sanıyorum ki sen beni en ummadığım ve
en istemediğim zamanda vuracaksın. Ohh, bir gün, bir saat müsaade… Ne olur, bak
şu kadının gözleri neler vaat ediyor… Yarım saat sabret, işte şurada o beni
bekliyor, haber vereyim de geleyim…
Hayır… Sen bütün acze
düşürücülüğünle üzerime yüklenerek bana acı bir darbe ile azaplar vereceksin,
hayat bana lazımdır, sen beni sürükleyeceksin… Ah zalim! Her kalpte senin
tırnaklarınla açılmış hicran yaraları vardır.
Seni düşündükçe donuyorum. Of, ben
seni hiç istemem, ben seven ve sevilen mesut ve saf bir hayatın çiçeklerle
donatılmış kollarında sonsuza dek neşeli ve bahtiyar olarak yaşamak isterim.
(Celal Sahir, 1900)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder