Geçen Salı günü İstanbul
halkı hiç kimsenin beklemediği büyük bir olay karşısında kendini buldu. Şehir,
askeri bir kıyamın tam ortasında kalmıştı. Akıl sahipleri bunun vahim
sonuçlarını anlayarak derin bir üzüntü ve ümitsizlik içinde iken, maksat ve
gaye itibariyle aldanmış birtakım asker kardeşlerimiz Ayasofya meydanında
toplanarak “Şeriat isteriz!” seslerini etrafa yaydılar ve bununla beraber
çevreye korku ve dehşet saçtılar.
İstanbul sanki bir velvele-i
fetret içindeydi. Ayasofya meydanında toplanan askerler heyet-i vükelâyı
istemiyorlar, idare-i meşrutanın memlekete getirdiği alışkanlıkları
reddediyorlar ve yalnız “Şeriat isteriz” talebinde bulunuyorlardı.
Hükümet, kurşunla süngüyle
istenilen bu beyanı – kan dökmemek emeliyle – o gün hemen kabule meyilli
göründü. Harbiye Nezaretinde mevcut olup henüz askeri itaatten ve hükümete
bağlılıktan ayrılmamış olan süvari ve nişancı alay ve taburlarına ait bazı
müfrezelerle Ayasofya’da toplanan asker kardeşlerinden Bâb-ı Seraskeri cihetine
gönderilen kuvvetler arasında meydana gelen silahlı çatışmada bazı kayıplar ve
yaralılar olduğundan dolayı heyet-i sabıka-i vükelâ istifa etti. Hilmi Paşa
kabine ile toplu olarak istifa etti, Meclis-i Mebusan reisi Ahmet Rıza Bey
istifaya mecbur edildi. Ahkâm-ı münife-i şer’inin (şeriatın yüce hükümleri)
bundan böyle noktası noktasına mevki-i tatbike konulacağına ve şu kıyam-ı
askerînin müsebbibleri ve bu üzücü olayların failleri hakkında aff-ı umumî
iradesine sudur ettiğine dair başkâtip Cevat Bey vasıtasıyla tebligatta bulunulduğu
halde erbâb-ı kıyam buna da razı olmayarak icraat talebinde bulundular. Erbâb-ı
iz’ân (akıl sahipleri) bunda dehşetli bir irtica tertibinin mevcut olabilmesine
ihtimal verdi. Nitekim meydana gelen olaylar bunun haksız bir fikr-i
tarafkirâne olmadığını da gösterdi. Bu muvaffakiyet-i fevkaladenin neşvesiyle
sermest olan erbâb-ı kıyam “şeriat isteriz” feryadıyla ortalığı çınlattıkları
sırada elli bin Osmanlı’nın şura-yı millette vekili olan Mehmet Arslan Bey’i
tabur ateşine maruz bırakarak katlettiler. Bu şehidin kusuru Hüseyin Cahit
Bey’e benzemesinden ibaretmiş. Demek Hüseyin Cahit Bey’in katli şer’an caiz!
Adliye Nazırı Nazım Paşa nezaret dairesinde katledildi. Bahriye Nazırı Rıza
Paşa ayağından vuruldu.
(Musavver Muhit, 9 Nisan 1325)
[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder