28 Şubat 2012 Salı

Genclerde Ask


Çocuklukta hissedilen aşk ne kadar saf ve samimidir. Kalbinde ilk çarpıntıyı hisseden genç, için için alevlendiği halde bu hissin başkası tarafından sezilmesinden o kadar korkar ki aşkını kendi kendine bile itiraf etmeye cesaret edemez. Bütün günleri tereddüt, kararsızlık ve kıskançlık içinde geçer. Hatta bu azabın sonsuza kadar devam edeceğine inananlar ve ekseriya çaresizlik içinde kendini ümitsizliğe kaptıranlar da bulunur.
                                                         
Bu küçük aşklar çoğu gencin başından geçmiştir. Ve yine çoğu kalplerinin gizli bir köşesinde bu masum aşkın hatırasını saklarlar.  Bu mini mini aşkların bir çoğu itiraf bile edilmemiştir. Gençler hayallerinde bu muhabbete o kadar geniş bir yer ayırmışlardır ki, alay konusu olmaktan çok korkarlar. İtiraf onlar için dünyanın en affedilmez bir kabahatidir, bunun içindir ki sevdiklerinin civarında bulunmak ve  onun yolunu beklemek mutluluğuyla yetinirler.

Gençlerin aşkında gurur pek mühim bir rol oynamaktadır. Sevdiklerine karşı en zayıf oldukları zamanda bile öyle güçlü görünmek isterler ki onların samimiyetinden şüpheye düşmemeye imkân yoktur. Günlerce beraber yaşayan ve kalpleri aynı hisle çarpan genç çocuklarla genç kızlar hislerinin tamamen tersini ortaya çıkarmaktan vahşi bir zevk duyarlar. O zaman bu zıt hisler karşısında genç:
- Heyhat, ne boş ümitlere kapılmışım, meğerse ben ne kadar yanılıyormuşum.. Ben ne kadar bedbaht, sefil ve budala bir insanmışım diye kendi kendini çekiştirmekten geri duramaz.

Bunların bir çoğu hislerini hatıra defterlerinin küçük sayfalarına gömerler ve kalplerinden taşan heyecanı günü gününe kaydetmekte büyük bir teselli umarlar. Bu defterlere bir göz gezdirecek olursanız daima değişen fikirlerle karşılaşırsınız, bir gün önce neşe ve şetaretle, ümit dolu hayallerle doldurulan sayfalar ertesi gün ümitsizlik ve ızdırap ile karalanmıştır.

Bu hislerin samimiyeti karşısında aşk o kadar mukaddes bir şeydir ki onun böyle ilelebet devamını arzu etmeyecek kimse yoktur. Onların yegane gayesi sevdiklerine ait bir şeye sahip olabilmektir. Ekseriya gizliden gizliye sevdiklerinin mendilini veya eldivenini saklarlar ve her şeye rağmen onu mukaddes bir hatıra olarak saklamakta büyük bir mutluluk duyarlar.

Bu saf ve temiz aşkların ömrü pek kısadır. Hatta bu hisse kapılanlar bu oyunun devam etmeyeceğine inanmışlardır. Fakat bazen de verilen sözler karşısında bu aşk devam eder. Gençlikte edilen vaatler pek uzun vadeli olduğundan bu vaadi yerine getirmek için çok beklemek lazımdır. İşte bu uzun intizar devresinde ya genç kız diğer bir tâlibe varır, yahut genç çocuk büyüdükçe değişerek eski vaatlerini tamamen unutur ve başka birini sevebilir. İşte bu şekildeki sukut-i hayaller (hayal kırıklıkları) bir hayatı ebediyen karartır. Genç erkek kendini rakıya vererek meyhane köşelerinde teselli aramaya koyulur. Genç kız da nefret ve istikrahta şifa umar. Fakat şüphe yok ki böyle bir hayal kırıklığı genç kızlar için daha vahimdir. Bu üzüntü verici olaylara sebebiyet vermemeleri için anne ve babalar çocuklarına daima arkadaş gibi yaklaşmalı ve hayat hakkındaki tecrübelerini onlarla paylaşmalıdır. 

(Arkadaş, 1928)

[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder