Biraz sonra, kahvehanede örfî bir idare başlayacak, meddah
efendi ne söylerse dinleyeceksiniz ve hatta .... güleceksiniz, çünkü bu onu
dinlemekliğin icabatındandır. Etrafınızda halk elleri kalçalarında
kahkahalardan kırılırken, dişsiz ihtiyarların sakalları oynadığı ve
gözbebekleri kaybolduğu bir sırada, eğer hâlâ ... abus, düşünceli duracaksanız
buradan çıkınız! Zira, şöhretini ve maharetini kalp ile tasdik ve lisan ile
ikrar lazım gelen meşhur meddah efendi de sizi güldürememişse, darılmayınız
ama, bu sizin anlayışsızlığınızdandır!
İşte ben de, bu gece, köşedeki beyaz saçlı, boynuna
mendilini dolamış ve tıraşı uzamış laubali ihtiyarın söyleyeceği hikâyeyi
dinlemek ve tuhaflıklarının hepsine - yanımdakilerden geri kalmamak için -
gülmek mecburiyetindeyim.
Köşede, sandalyesinde biraz sonra söyleyeceği hikâyesine
hazırlanan beyaz saçlı ihtiyar meşhur Meddah Aşkî Efendi'dir.
Aşkî Efendi beş evlat, yedi torun sahibi ve altmış dört
yaşında olduğunu söylüyor. İlk defa tam 42 sene evvel Beşiktaş'ta İskele
Gazinosu'nda (Süleymaniye Batakhanesi) ni hikâye etmiştir. Kendisi yakın zamana
kadar Galata Kulesi'nde çavuştu.
Aşkî Efendi, Trabzon, İzmir, Selanik, Siroz, Drama, Bursa,
Çanakkale, Eskişehir'e gitmiş ve Cezayir bahr-i sefidinin kaffesinde aylarca
ikamet ederek ahalisine hoş fıkralar nakletmiştir.
Aşkî Efendi, (Sultan) Abdülhamid'in mefruşat müdür-i muavini
Meddah Şükrü Efendi'den ders aldığını, hikâyelerine devam ettiğini anlatırken,
o zamanın bütün meşhur meddahlarına, İsmet merhuma, Burunsuz Ahmet'e ve Acem
Ali'ye dair hatıralarından da bahsediyor.
Aşkî Efendi 125 meddah payesi ile 500 monolog bilmektedir.
Orta oyunlarında senelerce Kel Hasan'la beraber çalışmış,
Büyük Benliyan ve Fasulyeciyan ile beraber sahneye çıkmış olan Aşkî Efendi, son
senelerde yine kırk iki yıl evvelki gibi meddah söylemektedir ve bundan çok
memnundur, diyor ki:
- Sinemalar, tiyatrolar, pastahaneler velhasıl adım başında
eğlence yerleri olduğu halde yine çok memnunum. Görüyorsunuz ya ne kadar
kalabalık oluyor ve genç, ihtiyar herkes dinlemeye geliyor..
Mermer masaya vurulan kuvvetli iki üç değnek darbesi
gürültüleri kesmeye ve sükutu takrire kâfi geldi. İskambiller masanın üzerine
bırakıldı, tavlalar kapakları kapanırken son defa olarak takırdadılar.
İskemlelerin cepheleri değiştirildi ve bütün gözler köşede, masasının üstüne
bıraktığı çıkınların yanından ayrılmayan meddaha çevrildi, herkes can kulağıyla
dinliyordu:
Sahn-ı perdaz gülzâr-ı belagat
Letaif-i kuy-i meydan-ı zarafet
Bu abd-i kemterin bî-bedâat
Eder geçmiş zamanlardan hikâyat
Garz-ı efsane arz etmek değildir
Çıkar bir kıssadan bin ders ibret..
Aşkî Efendi'nin her yere beraberinde götürdüğü kânûnî
arkadaşı, meddahın bir işaretiyle sazının tellerine dokundu. Biraz sonra Aşkî
Efendi de boğuk bir sesle çalınan besteye refakat ediverdi. Başlangıçtan
anlaşılıverdi ki Aşkî Efendi bu gece operet kabilinden bir meddah piyesi
söyleyecekti. Bu, demek ki, bir şarkılı ibret(!) olacaktı.
Meddah Efendi'nin kendi tabiriyle " İşitenlere ne
mutlu!" olan fasıl hitama erdiği zaman ortalığı yine bir sükun kapladı.
Aşkî Efendi sırtından çıkardığı paltoyu katlayarak masanın
üzerine bıraktı. Bu hareketle kahvehanede bir kahkaha seferberliği ilan edilmiş
oldu. Gülmeye hazırlananları fazla bekletmek de insafsızlıktı. Destanını okudu.
. . .
Destanını taklitleriyle okuduktan sonra değneğini yere
vurdu ve:
- Hak dostum hak! diye hikâyesine girişti.
. . .
Davulla beraber biten hikâyenin mevzusunu yine Aşkî Efendi
şöyle hülasa ediyor:
"Süleymaniye civarında tımarhane sokağında Cevher Hanım
namında bir kadın Kastamonulu Veli Dayı ile Tevfik Bey'i işret alemine davetle
tuzağa düşürür. Batakhanede bulunan cellatlar her ikisini de telef etmek üzere
iken Veli Dayı bir cariye vasıtasıyla meseleyi anlar ve cellatları telef eder.
Sonra iş hükûmete aksedince Veli Dayı mükâfat olarak memleketine sılacı
gönderilir."
Şimdi siz bu hikâyeye gülmez misiniz? Gülmezseniz kırk iki
senedir herkesi güldüren meddah efendiyi tanımıyorsunuz demektir! O halde ...
saraydan tutunuz en ücra köy içlerinde bile şöhreti dillere destan olan meddah
efendinin kendisini dinlemeyenler ve hele hikâyelerine gülmeyenler için
söylediklerini henüz işitmemişsinizdir!
Size İbriktarbaşıların Zehra Hanım ile Gündoğdu Kalfa'nın
nasıl ve neden basıldığını da anlatan olmadıysa, meddah efendinin maharetini
kadim ve daimi müşterisi Mücevher Ağa'dan sorunuz! Mücevher Ağa, size ilk olarak Aşkî Efendi'yi dinleyen
Cennetmekân Efendisi'nin o gece değişmeye mecbur olduğu çamaşır-ı şahanesindeki
hali anlata anlata bitiremeyecektir!
(Cumhuriyet, 1925)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder