Zaro Ağa diyor ki :
1240 (miladî 1824) senelerinde günde kazandığım yüz para ile yedi candan ibaret olan ailemi bol bol geçindiriyor, hastalık sağlık parası olarak da ayda on kuruş artırabiliyordum..
Eski zamanlardaki hayat ucuzluğunu hiç düşündünüz mü? Dedelerimizin ayda bir iki yüz kuruşla ne kadar müreffeh bir hayat geçirdiklerini hiç tahayyül ettiniz mi? Bugün bütün dünyadaki hayat pahalılığı karşısında eski zamanların ucuzluğunu göz önüne getirmemek mümkün değildir. Bunun için Zaro Ağa ile oldukça etraflı bir mülakat yaptık. Elde ettiğimiz netice insana hayret verecek kadar gariptir. Kârilerimize verdiğimiz rakamlar sahih ve mübalağasızdır.
Zaro Ağa
Zaro Ağa Ne Diyor?..
Bugün eldeki nüfus kağıdına nazaran 148 yaşında bulunan Zaro Ağa hakikaten bir tarih gibi dolu ve hafızası gayet sağlam, yerinde bir ihtiyardır. Zaro Ağa’nın bu haline bakıp da şaşmamak kabil değil.
Zaro Ağa’ya ilk sualimiz:
- Eskiden daha mı iyi geçinirdin? Mesela yüz sene evvel ayda kaç kuruş kazanırdın ağa, oldu.
- Efendim eski zaman hakikaten ucuzdu. Fakat o zaman da insan para etmiyordu. Bir adamın kıymeti ne idi ki? Saraylı oğlu, padişah torunu, şeyhülislâmzâde filan olmadın mı insanı adamdan saymazlardı. Şimdi Allah’a bin şükür kendimizin ne olduğumuzu tanıdık, bildik. Yoksa ne Tophane’de hamallık edip bir sürü efendinin küfesini doldurmak için hâlâ canım çıkacaktı.
Zaro Ağa bundan sonra mazideki hayat ucuzluğunu izah etmeğe başladı:
- Beğim, ben 1240 (miladî 1824) senelerinde günde yüz para kazanır, hem kendimi geçindirir, hem de evdeki yedi canın boğazını çıkarırdım. Üstelik, hastalık-sağlık parası olsun diye ayda on kuruş da bir kenara atardım.
- Peki, yüz para ile ne alır, nasıl geçinirdin?
- Efendim Salıpazarı'nda otururdum. Bir evin iki odasını ayda yedi buçuk kuruşa kiralamıştım. İçinde kuyusu, tatlı suyu da vardı. Meyveyi, öteyi beriyi de bahçesinden çıkarırdık. Günde on para işte bu evin kirasına gidiyordu. Geriye doksan para kalıyordu. Evin masrafını bazen günden güne bazen de haftadan haftaya alırdım. İstediğim sabah sütçü on paraya bir güğüm süt getirirdi. Sütü kaynatır, çoluk çocuk başına toplanır, birer ikişer kâse içerdik. Sabahleyin saat-i alaturka dokuzda onda sokağa çıkar, kasaptan mesela bir kuruş verir bir okka, elli dirhem et kestirirdim. On para verir akşamdan sabaha kalan ve bayat sayılan(!) üç okka ekmek alırdım. On paraya da ya üç okka patates, yahut iki okka tâze fasulye ile bir demet soğan alır eve götürür bırakırdım. İşte o günün öğle ve akşam yemeği mükemmelen çıkmıştı. Yine cebimde ev kirası, yemek parası, ekmek, kömür, su çıktıktan sonra yüzlükten cebimde de yirmi para kalırdı. Beş parasını da kahvede bir fincan kahveye verir, yine on beş param kalırdı. Bunun ayda sekiz on kuruşunu artırır, üst tarafına da iki üç kuruşluk öte beri alırdım. Halbuki, yemek her vakit bu kadar külfetli ve ağır masraflı olmazdı. O zaman sebze para ile değil gibi bir şeydi. Mesela beş paralık pırasa, üç dört okka tutardı. Beş paraya da zeytinyağı aldın mı? Bir tencere zeytinyağlı pırasa olurdu ve çoluk çocuk başına geçtin mi koca tencereyi bitirirdik. İşte o gün masraf hepsi içinde otuz paraya inerdi. Birkaç günde artan beş on kuruşla da çoluk çocuğa üst baş alırdım.
(Resimli Hafta, 1925)
[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]
[Günümüz Türkçesine çeviren: beyzade25]
Not: Türkiye'nin en uzun yaşayan insanı olan Zaro Ağa bir rivayete göre 157 yıl, başka bir rivayete göre de 160 yıl yaşamıştır. 10 Osmanlı padişahı, 1 cumhurbaşkanı, 6 savaş görmüştür. Hamallık yapan Zaro Ağa, Selimiye Kışlası, Ortaköy ve Tophane camiilerinin inşaatında çalışmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder